“Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden” dedi tilki !
Öyle mi sahi?
Kaç gönül bağı eskittik hayatımızda kaç kalbe konuk olduk, telaşlarımız hırslarımız entrikalarımız eşliğinde kaç gönülden kovulduk?
Bir nefes alıp vermekten öteye gidebilecek miyiz ,canlılığımızı ruhumuza kadar hissedip var olma amacımızın peşine düşebilecek miyiz?
Bir amaç peşinde koşmaktan bahsederken tırnaklarını acımasızca hayata saplamaya çalışmayı kastetmiyorum elbette.
Ses olmaktan, bir olmaktan, duyulur olmaktan, görünür olmaktan korkmamaktan söz ediyorum.
Bugün sessiz kaldığımız her olayın yarın ayağımıza dolanacağını ,takılıp düşeceğimizi ,düşerken elimizden tutacaklara sahip çıkmamız gerektiğini bilmeliyiz.
Yoksa kül olacağız, bu küllerden doğabilmek de mümkün olmayacak üstelik..
Bilimden , bilgilenmekten , kitaplardan nereye kadar kaçabilir insan?Eğitimin kapısına kilit, bahçesine ayırıcı güç sokamazsınız..
İnsanları kendini hissettiği bireyden çıkarıp farklı biri yapamazsınız , kimi ellerini açarak edecek duasını kimi mumlar yakarak sadece saygı duyacaksınız..
Kişiliğini kazanmış ,gençliğinin baharında kendinden emin ,ülkenin geleceği olan kardeşime eğ başını bakma aşağı demeyeceksiniz..Bunu söylerken asla aşağı bakmayacağını bilmelisiniz..
Bir olup biz olmaktan bir diğerinden farklı bir gelenek, bir anane gördüğünde çığlıklar atarak savunmalara geçmekten vazgeçmeliyiz.Bu geleneksellik bizi ilerlemekten ,düşünmekten alıkoyuyor ne zaman farkına varacağız..
Ayrıştırılmak çözüm değil ama uygulanma biçimi aynı..bu eskiden sağcısı solcusu ,yahudisi müslümanı ,örtüneni örtünmeyeniydi şimdi… şimdi her şey değişti! demek isterdim tabii …tarihe baktığımızda hikayelerin sadece kahramanları farklı ,yaşanan her olayın seyri aynı..
Ne diyorduk? Şimdi düşünmek zamanı sen bu hayatta ne kadar yer kaplıyorsun? Bir nefesten öteye ses olabiliyor musun..Hadi ses oldun kaç kalbe dokunuyorsun..Kaç uzanan ele dokunup kaç kalbe merhem oluyorsun?
Düşünelim!
Kör olmadan ,sağır olmadan ,lâl olmadan..