Kategoriler
Uncategorized

Yine 1 Eylül..

İnsanlara bir hikaye ver!Seyre dalsınlar seni…

Benim hikayem hep bir Eylül’de başlamış gibi.Doğdum mu hayır,doğurdum ama.

Gönlümden geçeni üstelik.Dudağının kenarındaki gamzeye,saçlarının rengine ve gözlerindeki hüzne kadar doğurdum.

Yeniden doğmaya,birlikte büyümeye yürüdüm.

Tutulmayan ellerimi tuttum.Gözlediğim yollardan,pencerelerden uzak tuttum.Yetmedi,kendi çocukluğumdaki koltuğa oturttum,elbiselerimi giydirdim,saçlarını taradım,Camdan kaleler yaptım.Seyre daldım..izledim,ağladım,üzüldüm belki vakitlice kahroldum.

Uyandım bir sabah.

Karanlıkta kalan yanıma bir de doğurduğum aydınlığa bakakaldım.

Ve Eylül sen kazandın..

Benim aydınlık yanım.

Şimdi ne varsa bende yaşama dair sanki hiç söylenmemiş,gidilmemiş,görülmemiş..Yollarına ayak değmemiş öyle..

Bir dilekten diğerine bir ömür başlamış ve yaşanmış.Eylüllerde daha da mutlu yaşamış.

SON

1 Eylül 2023 /istanbul

Kategoriler
Uncategorized

Annelik halleri

Her cümlesine dikkat ederim çocuklarımın.Ne demek istiyor,hangi kelimeyi öğrenmiş hangi ara öğrenmiş ya da kimden?Bilinçli yapmadığımı bilin isterim bilinç dışında elimden bırakamadığım kontrolümün esiriyim.

Bu esaretin yoruculuğunda kaybolurken yalnız olmadığımızın aynı endişe sokaklarında birbirimizle çarşıptığımızın durup selamlaştığımızın da farkındayım.

Hep diyorum kılçıksız bir delilik annelik denen şey.Ebeveynlik zor ama annelik bir üst level.Bunca yorgunluğun ,gelecek kaygısının içerisinde çocuğunla ilgili bir şeyle karşılaşınca tüm okları kendine çevirmen,hata gördüklerini bir güzel üzerine giyinmen bu delilikten.

İnsan ilk çocuğunu büyütürken kendi de o yollardan yürüyormuş gibi bir hisse kapılıyor.Kendi çocukluğunda en zorlu hali hangisiyse orada dehşete kapılıyor.Kendimizle çocuğumuz arasındaki bu geçmiş bağı dengede kalmazsa terazinin ayarı biraz bozulabiliyor.

Hal böyleyken durumların farkına varmak,bu sinirim ,bu öfkem ve benim bu kalp atışlarıma kadar sirayet eden kaygının çırpınması tam olarak hangi çocukluk dönemime denk geliyor diye kendimizi ufak bir yoklamaya almak bir iyileşim sağlıyor.

Çocuk büyüyor ve büyürken sergilemesi gereken tüm normallikle yapıyor bunu.Bize normal gelmeyen haller tamamen görmediğimiz davranış biçimlerindan kaynaklı.Bakın kolay demiyorum ama süreci bilirsek yönetmesi olası.

Kelimelerine odaklanalım.Kurdukları cümlelere..Hayretle birşeyler anlatmasına.. ve bakalım olayları anlatırken hangi cümlede büyüyor gözleri heyecandan hangisinde bir hüzün okunuyor yüzünde.

Eylül, misal diyor ki anne..

Herkesin önüne çıkıp İstiklal Marşı okumak o kadar zor ki kalbim yerinden çıkacak gibi oluyor ve hata yapıyorum düşünebiliyor musun?

Sarılıyoruz sonra sımsıkı..

Annem sen nasıl güzel hatalar yapıyorsun.Aferin sana.O kadar cesursun ki seninle gurur duyuyorum diyorum🤍

Ben o sırada yapacağı tüm hatalara gidiyorum.İlk kalp kırıklığına kadar uzanıyor yolum.Gözyaşlarına bile dokunuyorum.Bunu düşününce daha sıkı sarılıyorum.Hep yanındayım diyorum.Anlamıyor beni biliyorum.Konu İstiklal Marşından nerelere geldi diyor.Anneliğimin gözlerinden yavrumun yüreğinden öpüyorum.

Hakettiğimiz saf sevgi burada.Onlara verebilecek öyle güzel tecrübelerimiz var ki.Kendi deneyimlerini yaşarken tecrübe ettiğimiz hatalarımızı,güzelliklerimizi duygularımızla ve davranışlarımızla öyle güzel gösterebiliriz ki buna odaklanalım.

Çocuklarımızı gözlerinin içine bakarak dinlemeye başladığımızda güçlenen bağlarımızı da net bir sekilde göreceğiz.

Hepinize ve anneliğinize bir kez saha sarılıyorum.

Selametle

Kategoriler
Uncategorized

Elde Var Hayat

Bir gün yer ayaklarının altından kaydığında yine zamanlaması geç ama büyük bir farkındalık düşüveriyor aklına.

Günler geceleri kovalamıyor artık zaman nefes alıp vermekten ibaret salınıveriyor adeta.Elde hayat kalıyor geriye bir diğeri veda etmediyse.

Yorgun,öfkeli ve çok üzgünüm.İnsan ülkesine kırılır mı kırılıyor zaman zaman.Onca savaşın içinden dimdik ayakta durmaya çalışan tüm devrimleri üzerine giyen bir toplumdan hırsızlığa,kaçakçılığa nasıl evrildin diye sitem eder mi ülkesine ediyor işte..

Coğrafya kaderdir diyorlar..Kaderine ağlar mı bir insan gündüz gece..Ağlatıyor.Toplumun derdinden kendi derdine odaklanamıyor insan.Bak şu ülkenin haline ne dertler var otur şükret haline.

Unutmak!Türkçe’de lügattan çıkmış sosyal medyada felaketlerin yıl dönümlerinde unutmadık aklımızda paylaşımlarından ibaret olmuş.

Herkes suçlu gibi herkes.Bugün otursak sabaha kadar kalem kalem yazsak hatalarımızı belki bir umut doğacak.

Bir umut ışığı arıyor korkularımdan arınmak istiyorum.Bir göz kapatıp açıncaya kadar geçecek ömrümün güzel günlere uyanmasını diliyorum artık sadece kendime değil ülkeme selametle gelsin tüm yıllar.Artık bize gelsin umutlar..

Dört mevsim her biri birbirinden güzel canım ülkemde bu bahar yine gelin olsun ağaçlar..Zeytinler,erikler..

Dert savurup sevda topladığımız günlere…

Sevgiyle

Kategoriler
Uncategorized

EyLüL…

Ömrümden bir mevsim geçiyor..Saçlarını savurup geçiyor, sözlerini alıp geçiyor,kalbimi delip geçiyor..

Tüm ömrümü toplasam bir EyLüL etmiyor.

Ve bir sarı sonbahar insana kolay gelmiyor..

İlkbahar uyanışın müjdecisi derler,sonbahar hüznün gölgesi..

Sanmam!

Ben her eylül döküp yapraklarımı, arınır yeniden karışırım hayata..Dökülüp saçılmak,kendini yaprak misali savurmak gibisi var mı?

Sararıp solmadan ,bilebilir miyiz yeşilin değerini?

Sarardım,soldum..

Her dökülen yaprakta umuda tutundum.

Bir gün duama şunu ekledim..

Bir kızım olsun..

Saçları sonbahar sarısı,babadan miras gamzeleri..adı gibi Eylül’de gelir belki..ve geldi..Eylül bana hep güzellikler getirdi.

İstemeyi bildiğimizde ,ettiğimiz dualara önce kendimiz inandığımızda dilediklerimizin  nasıl hayata karıştığını  göreceğiz.

Geriye ufak telaşlar bırakıp, anda kaybolup sadece hayatı yaşamak kalacak..

Bu hayat her seferinde tazelenmeyi hak ediyor..Biz bunu hak ediyoruz.

Geçip gidenleri, kalbimizde yamalarla bizi baş başa bırakanları,giderken arkasına bile bakmayanları,gözlerimize bakarken kalbinde başkasını taşıyanları,ihaneti,adaletsizliği,kimsesizliği,hepsini ama hepsini bırakın bu eylülde..

Veresiye defterinin borcu ödenmez yakın gitsin.

Kaç iyilik o güzelim denizin serin sularına karıştı atın gitsin.

Bir istiridyenin kıymetli incisini sakladığı gibi koruyun kendinizi.Bir mevsimde saklanmak, yılın bir ayına böylesine tutulmak ,yaşama sımsıkı tutunmak değildir de nedir?

Tutunun…

Çünkü hayat şairin dediği gibi sunulmuş bir armağandır insana…

eylül-2021

Kategoriler
Uncategorized

Benim Adım Kadın

Benim adım kadın!

Havva’dan beri böyle seslendiler.

Adım arkamdan takip eder beni.

İzlenirim,susturulurum,korkutulurum..

Benim adım kadın!

Sıfatlar takarlar ve kim olmam gerektiğine karar verirler.Ne giymeli ,ne takmalı nasıl konuşmalı ve oturmalıyım bir kadın olarak neleri yapabilirim kuralları sıralar dururlar.

Benim adım kadın!

Doğurmalı,çoğalmalı iyi bir eş olmalı,iyi yemek yapmalı evimi her daim düzenli tutmalı temiz olmalıyım.Yuvanın dişi kuşunu anlatır dururlar.

Benim adım kadın!

Sıkı tutunmalıyım hayata.Mutlaka ayaklarım yere basmalı bir iş sahibi olmalı kariyer basamaklarını teker teker değil koşarak çıkmalıyım.

Benim adım kadın!

Mutlaka güzel bakımlı dolaşmalı  aldığım doğum kilolarını hemen geri vermeli, lohusa bunalımına girmemeliyim.İnce topuk üzerinde yürümeli ve asla tökezlememeliyim.

Benim adım kadın!

Az ve  öz konuşmalı, şiddet gördüğümde susmalı kimseyi tahrik etmemek için yokmuş gibi davranmalı gideceğim yerin saatine dikkat etmeli kimseyi çileden çıkarmamalıyım.

Benim adın kadın!

Gücüm; adımdan, kendimden, saçımdan, tırnağımdan.

Ne yapmak istiyorsam o olarak ayrışmadan yaşamak istiyorum.Eşit şartlar altında insan muamelesi görerek hayata karışmak istiyorum.

Benim adım kadın!

Kahkahalarımdan yeni bir dünya kurar,yürüdüğüm yollarda çiçekler açtırırım.

Kategoriler
Uncategorized

Huzur

Kuşlara özenmeyi bırakıp gökyüzünde nasıl süzüldüklerini izlemeyi başardığımda, ne güzel uçuyorlar bu anı kaydetmeliyim! demek yerine, hafızamda yer almasına izin verdiğimde, özgürleştiğimi ilk defa o an hissettim.


Bir martının rüzgara karşı her kanat açışında kendi denge yolculuğum düştü aklıma.
Her kanat açış bir başarı hikayesi diyorum inanıyor musunuz bana?


Herkesin geç kalmakla ilgili sıkıntıları var benim de vardı açıkçası.Her şeyin bir zamanı olduğuna inanmadan önce tabii.
İnanıyorum ki güzel bir oyun içerisinde taşları yerine koyarak ilerlediğimiz,kazandığımız ya da kaybettiğimiz hiç farketmez bir bitiş çizgisi var elbette hepimiz o bayrağı eline alacak ve son..

Hâl böyleyken nereye geç kalabiliriz?

Huzur hep elimizden kaçan bir türlü yakalayamadığımız sanki hep başkasında olan bizde olmayan bir şeymiş ve çok aramak gerekirmiş gibi anlatılıyor.

Her yerde nasıl huzurlu oluruz,huzurlu olmanın beş yolu başlıklı yazılar.Ritüeller, mumlar tütsüler gözlerimizi beş dakika kapatıp derin nefesler alıyoruz ve açtığımızda bingo hayata karıştığın ilk an ilk fotoğraf karesinde yine huzursuzluk sendromu!

Önce kendine dönmeden,kendini sevmeden huzurlu olmanın bir yolunu göremedim ben.Önce ben merkezine yolculuğuna bakmak bir takım kabuk bağlamış yaraları kaşımak gerekli.

Öz şefkat..konunun temeli burada yatıyor.
Başkasına gösterdiğim şefkati kendime gösteriyor muyum?Herkese açık olan empati duygum varken konu kendime geldiğinde eleştiri oklarını nasıl acımasızca benliğime saplıyorum ve en çok yarayı bu oklardan alıyorum bunu düşünmek gerekli.

Bin bıçak var sırtımda biniyle de adaşsın” şarkıya buradan tutulduk belli ki..

Kendine şefkatin artınca tahammülün sevgin ve sabrın da artıyor.
Ve elbette bunun içinde zaman ve gayret gerekiyor.
Hepinize tüm şefkatimle sarılıyorum.
Siz de sarılın


Şubat 4 /2022
İstanbul

Kategoriler
Uncategorized

Henüz Vakit Varken

Diyor ki şair;

Gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı…(behçet necatigil)

Birine söyleyemediğimiz sevgi cümleleri, atamadığımız kahkahalar ,yürüyemediğimiz yollar ,izleyemediğimiz filmlerde kalmasın aklımız.

Kalır çünkü! Sevdiğini  söyleyecek kişi kalmadığında kelimeler boğazında düğüm kalır, gülünecek şey geçip gittiğinde elinde hüzün kalır ..

Kibir mi , düşüncesizlik mi, zaman yaratmamak belki bilmiyorum hepimizin ertelediği bir hayat bu..Az sonra ararım ,yarın yanına giderim diye diye sesini duymadığımız ne çok kişi var hayatımızda bir düşünün.

Hepimiz haklıyız ,o muhteşem hayatlarımızda o denli yoğun o denli bir beş dakikamız yok birbirimize ayıracak öyle mi?

Gün 24 saat ! Ve  beş dakika iyi bir dost sesi duymak için ideal süre..Kandırmayalım birbirimizi.

Hayat  dediğin şey yarım yamalak yaşanacak bir ömür değil olmamalı..Gönlüm yarenine , sesim türküsüne ,gözlerim en güzel dizeye doymalı..

Kalbinin derinliklerinde gizli tutulan sevdaları okuyarak büyümüş neslin çocukları olarak, ertelememek üzerine izlediğimiz onlarca Türk Filmlerinden bunları öğrendik biz.

Her anlamda dijitalleşiyoruz bu doğru hadi hep birlikte yeni düzene ayak uyduralım ama kalplerimizin mekanikleşmesine engel olalım..

Bir tek o kaldı çünkü..

Sabahları bir günaydın demeyi çok görmeden birbirimize, karşımızdakiyle konuşurken telefona değil gözlerinin içine bakmayı unutmadan ,unuttuğumuz bir dinleme alışkanlığı var onu yeniden hatırlayarak devam edelim hayatımıza..

Hayat bir yol..uzun, güzel, meşakkatli..Belirsiz üstelik.Bir sonraki adımı öngöremezken ,henüz vakit varken sıkıca tutunmalı, ertelemeden yaşamalı..Söylemediklerimiz içimize dert, kalbimize pranga olmamalı.

Geç kalmadan yaşa hayatı .

Söylenecek sözler, kaldırılacak kadehler, eşlik edilecek müzeyyen tükenmeden..

Kategoriler
Uncategorized

Kül..

“Ölene kadar sorumlusun gönül bağı kurduğun her şeyden” dedi tilki !

Öyle mi sahi?

Kaç gönül bağı eskittik hayatımızda kaç kalbe konuk olduk, telaşlarımız hırslarımız entrikalarımız eşliğinde kaç gönülden kovulduk?

Bir nefes alıp vermekten öteye gidebilecek miyiz ,canlılığımızı ruhumuza kadar hissedip var olma amacımızın peşine düşebilecek miyiz?

Bir amaç peşinde koşmaktan bahsederken tırnaklarını acımasızca hayata saplamaya çalışmayı kastetmiyorum elbette.

Ses olmaktan, bir olmaktan,  duyulur olmaktan, görünür olmaktan korkmamaktan söz ediyorum.

Bugün sessiz kaldığımız her olayın yarın ayağımıza dolanacağını ,takılıp düşeceğimizi ,düşerken elimizden tutacaklara sahip çıkmamız gerektiğini bilmeliyiz.

Yoksa kül olacağız, bu küllerden doğabilmek de mümkün olmayacak üstelik..

Bilimden , bilgilenmekten , kitaplardan nereye kadar kaçabilir insan?Eğitimin kapısına kilit, bahçesine ayırıcı güç sokamazsınız..

İnsanları kendini hissettiği bireyden çıkarıp farklı biri yapamazsınız , kimi ellerini açarak edecek duasını kimi mumlar yakarak sadece saygı duyacaksınız..

Kişiliğini kazanmış ,gençliğinin baharında kendinden emin ,ülkenin geleceği olan kardeşime eğ başını bakma aşağı demeyeceksiniz..Bunu söylerken asla aşağı bakmayacağını bilmelisiniz..

Bir olup biz olmaktan bir diğerinden farklı bir gelenek, bir anane gördüğünde çığlıklar atarak savunmalara geçmekten vazgeçmeliyiz.Bu geleneksellik bizi ilerlemekten ,düşünmekten alıkoyuyor ne zaman farkına varacağız..

Ayrıştırılmak çözüm değil ama uygulanma biçimi aynı..bu eskiden sağcısı solcusu ,yahudisi müslümanı ,örtüneni örtünmeyeniydi şimdi… şimdi her şey değişti! demek isterdim tabii …tarihe baktığımızda hikayelerin sadece  kahramanları farklı ,yaşanan her olayın seyri aynı..

Ne diyorduk? Şimdi düşünmek zamanı sen bu hayatta ne kadar yer kaplıyorsun? Bir nefesten öteye ses olabiliyor musun..Hadi ses oldun kaç kalbe dokunuyorsun..Kaç uzanan ele dokunup kaç kalbe merhem oluyorsun? 

Düşünelim! 

Kör olmadan ,sağır olmadan ,lâl olmadan..

Kategoriler
Uncategorized

Hiçlik

İnsanların kalabalıkları içinde yalnız başıma otururken hep şunu düşünürüm.

Hangimiz daha yalnız?

Daha da kalabalık olmak uğruna ne kadar bedel ödüyoruz?

Birbirimizin gözlerine bakarken kaç yalanla savuşturuyoruz o günümüzü?

Dilimizden dökülen kaç samimiyetsiz cümlenin sureti vuruyor yüzümüze?

Hepsinin yüzünde ,gözlerinde dudaklarında gezdirsem bakışlarımı tek tek alacağım cevap aynı.

Mükemmel olmanın, karşı tarafa saygı duymanın, sahibi olmadığımız düşünceleri sırf kalbi kırılmasın diye içimizde tutarak geldiğimiz bugünlerde birileri çıkıp şöyle söylüyor;

Mükemmel olmak zorunda değilsiniz,kibarlık yapmak uğruna herkese evet demek zorunda hiç değilsiniz.

Duymak istediğimiz ihtiyacımız olan sözler de tam olarak bu.

Bir nesil buna inandırılarak büyüdük umarım bir nesil daha bu sözlerden nasibini alarak devam etmeyecek hayatına.

Ben mesela bir yaşıma kadar kalabalıklaştım sonradan gelenlerle misafircilik en fazla.Elimi uzatsam tutacak olanlardan gözyaşımı silecek olanlarla  bir ömür boyu uzattım yolumu.Çiçekler ektik , güneşler açtırdık ,yağmuruna şemsiye çıkarttık baktık olmuyor birlikte ıslandık.

Ama güzel ıslandık..

Ne diyorduk?Yalnız kalmama uğruna girdiğimiz savaş evet tam olarak bundan bahsediyorum.Onay arayışında karşı tarafın isteklerini uygulama,sen bilirsinler,benim için farketmezler sıkıntı yaşamayalım şimdi alttan alalımlar,idare edelim üç günlük dünyalar…Kısaca kendi düşümcemizden kaçtığımız insan kalabalığına daldığımız hiçlik.

Tam olarak buna itirazım var hakim bey!!!!

Verimsiz paylaşımsız bir insan kalabalığı tek başına geçirdiğim tüm kaliteli zamanlarımın yanında kocaman bir hiçlik!

Bu nedenle tek başıma kahve içmenin,kendimi dinlemenin verdiği huzuru, yürüyüşümde bana eşlik eden o harikulade şarkıları, okuduğum bir cümlenin hafızamdaki eşsiz tadını tam olarak alabiliyorum.

Yalnız kalmak hissini yaşamamak adına kalabalıklaşmayı reddediyorum. Bazılarınız buna mesafelisin diyorsunuz ben kendimi dinlemek diyorum.

Hadi sizde yeni yılda sadece size iyi gelenlerle ,ve daha çok kendinizle alakadar olun.Çünkü hayat bir kere 🙋🏼‍♀️

Kategoriler
Uncategorized

Vicdan

Hep en hassas yerlerinden tekrar tekrar vurulanlar,herkese evet diyerek üzerine yüklenen yüklerle sırtında kamburuyla dolaşanlar ve bir hayırla pul olup savrulanlar yalnız değilsiniz…

Dudaklarından çıkan iki kelimeyle birilerinin   yolunu belirleyenler, belki de insanları hayata küstürenler,yani ‘ömür törpüleri’ eminim sizler de tahtınızda mutlu değilsiniz.

Yastıklara baş koydurmayan,bir başına kalınca bir yerlerden yükselen bir ses var adı vicdan.

Kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten,kişinin kendi ahlaki değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç diyor vicdan için tdk.

Ben insan olmanın birincil kuralı diyorum.

Elimizde pankartlarla dolaşalım her yere bu açıklamayı yazalım istiyorum çünkü aranılan kan bulunamıyor kimselerde.

Kırıntısı kalmamış kimimizde.Yalvarıp ayaklarına kapanasım var yapmayın etmeyin elden giden insanlığımızdır diye.

Bu vicdan yükü öylesi ağır olmalı ki yanlışımda uyutmamalı, gerçeklerle karşılaşınca hep doğru sözü çıkarmalı ağzımdan.Muhtaç olana yardım eli olmalı ve güneş yalnızca vicdanı temiz olana doğmalı.

Bir insanın dini vicdandan geçmeli..Kadına,çocuğa ve bir ağaca ,bir kuşa kol kanat germeli.

Yorgan olmalı üşüyen bir bedene, çare olmalı umutsuz bir düşünceye ,ellerinden sıkıca yakalamalı.

Şimdilerde sıcak bir bakışa mutlu bir günaydına ve en çok çıkarsız gülümseyen bir insan evladına ihtiyacımız var.

Gülmeyi unutan her bir yüzün, mutlu anların özlemini yaşayan her bir hücremizin insan olma yolunda kocaman bir vicdana ihtiyacı var.

Bizi iyiliğe ,güzelliğe umut dolu yarınlara götürecek o içimizdeki sese kulak verin.O ses bizim dilimiz,dinimiz ve geleceğimiz üzerine basıp geçmeyin.